Blog

Akıncı | 6 Ekim, 2024 | 0 Yorum

ATLANTİS: ANTİK DÜNYANIN KAYIP MEDENİYETİ

Dünya üzerinde yıllar boyu yaşam mücadelesi vermiş ve vermekte olan birçok medeniyet olduğunu biliyoruz. Bu medeniyetlerin her biri, arkalarında isteyerek veya istemeyerek izler bıraktılar. Bu izlerden ve tarihsel gelişmelerden medeniyetlerin özelliği hakkında fikir sahibi olabiliyoruz. Fakat bazı medeniyetlerin efsane mi yoksa gerçek mi olduğuyla alakalı soru işaretleri mevcut. Bu efsanelerden en bilinenini inceleyeceğiz bugün, Atlantis’i…

Atlantis Anlatısının Temelleri

Atlantis efsanesi hakkında bilinen en eski kaynak Platon’a aittir. Fakat ‘Atlantis’ medeniyeti hakkında yazmayı düşünen ilk kişi Platon değildir. Plutarchus’a göre, ünlü yasa koyucu, şair ve devlet adamı olan Solon, Mısır’daki Sais kentinin alimlerinden öğrendiği kadarıyla bir Atlantis efsanesi yazmak istediyse de yaşından ötürü buna cesaret edememiştir. Platon, Solon’dan aldığı ilhamla Atlantis efsanesi hakkında Critias’ı yazmaya karar vermiştir fakat bu öyküyü tamamlayamamıştır. 

Atlantis öyküsü, Platon’un yazdığı eserin günümüze kadar tam olarak aktarılamaması ve yarım kalmasından ötürü sınırlı kaynak barındıran bir öyküdür. Bu konudaki en eski kaynak Platon’un Timaeus ve Critias diyaloglarıdır. Hakkında şiirler yazılan bu medeniyetin, antik dünyada ilgi gördüğünü söyleyebiliriz. 

Platon’un Atlantis anlatısı, batmış bir kıta ve üstün bir ırkı ele alsa da yalnızca bundan ibaret değildir. Platon burada ahlaki ve etik bir mesaj iletmek istemiştir. Platon, Critias diyaloğunda doğruluk ve erdemin bir ulusu yüceltirken kibir ve gösterişin o ulusu batıracağı, yıkıma götüreceği mesajlarını temel almıştır. Bu anlatıda Atlantis ve Atina uygarlığının çatışmasına odaklanmak, Platon’un anlatmak istediği şeyi anlayabilmek için yapılması gereken temel şeydir. Tanrılar, Atlantis’i cezalandırarak batırmış ve Atina uygarlığı galip gelmiştir. Yani bu anlatıda Atina uygarlığı ahlakı temsil ederken Atlantis uygarlığı kibri ve ahlaksızlığı temsil eder.

Critias diyaloğuna göre Tanrılar, yeryüzünü paylaşmış ve ikiye bölmüştür. Birinci bölümde Atlantis, ikinci bölümde Atina uygarlığı bulunmaktadır. Atinalılar, kendi kendilerine yetebilen, emekle yaşamını idame ettirebilen, hayvancılıkla uğraşan, gösterişsiz, ahlaklı ve erdemli bir toplumdur. Atlantisliler ise, soyu Poseidon’a dayanan bir toplumdur. Başlangıçta erdeme, ahlaka ve gösterişsizliğe çok fazla önem verilse de Poseidon’a dayanan köken zamanla yitirilmiş ve Tanrıya sırt dönülmüştür. Erdem, ahlak, mütevazılık gibi kavramlardan sıyrılmış ve gösterişe, mülke ve görkemli bir ülke yaratma hayalinin peşine düşmüşlerdir. Atlantis’in kralları zaman içinde yozlaşmış ve bu görkemli ülkenin içerisinde ahlaksızlaşmıştır. Bu yozlaşmadan sonra zaman içerisinde Atlantis krallarının sahip olduğu şeyler, Atlantis krallarına sahip olmaya başlamıştır.

Bu görkemli ülke, ilk dönemlerinde bilge ve yaşlı kişilerin kral seçilmesinden ötürü Tanrılara yakın ve ahlaki bir ülke konumundadır. Nitekim, bilge ve yaşlı kralların seçilmesinden ötürü Platon bu ülkeyi ilk dönemlerinde başarılı bulmuştur. Atlantis bu dönemde geniş topraklara sahiptir ve başarılı bir egemenlik sürdürmektedir. Labirent sistemi sayesinde dışarıdan düşman gemisinin saldırması da oldukça zordur. Fakat giderek yozlaşan bu toplumun yok olması için dışarıdan bir güce ihtiyaç yoktur. Atlantis, erdemden uzaklaşarak kendi sonunu getirmiştir.

Giderek kötü bir toplum haline gelen Atlantis toplumu, Tanrıların öfkesini üzerlerine çekmiştir ve Tanrılar, Atina ve Atlantis’in savaşmasını ve Atlantis’in cezalandırılmasını istemişlerdir. Bu sebepten ötürü Atina, Atlantis’e düşman olmuştur. Zeus, Atlantis’e hatalarını düzeltmeleri için bir şans daha verse de Atlantis uygarlığı bu şansı kullanamamıştır. Tanrılar, Atlantis’i cezalandırarak büyük bir deprem ve sel felaketiyle yok etmiş ve koca kıta bir gecede denizin dibine gömülmüştür.

Atlantis Gerçek Mi ve Nerede?

Atlantis’in konumuyla alakalı çeşitli komplo teorileri mevcut. Akdeniz, Karayipler, Antarktika gibi yerlerde olabileceği düşünülüyor. Fakat Atlantis, varlığı kesin olarak kanıtlanmış bir uygarlık değildir. Diyaloglar ve anlatılan öykü dikkatle okunduğunda Platon’un devlet yönetimi ve erdemle alakalı çok önemli bir mesaj vermek istediği ortada. Yozlaşmanın toplumdan değil krallardan başlaması ve özellikle her kralın bir önceki kraldan daha gösterişe düşkün olması monarşiye getirilen bir eleştiri niteliği taşıyor. Anlatıya göre erdem ve mutluluk aynı anda kazanılan ve aynı anda kaybedilen şeylerdir. Mutlu, erdemli, ahlaklı ve mütevazı bir yönetici olmak, ahlaklı bir toplum olmak öğütlenirken ahlakı geri plana atan ve gösterişe giderek daha fazla önem veren bir toplum olmak eleştirilmiş ve yerilmiştir. Bu bağlamda, Atlantis’in gerçek mi yoksa bir mit mi olduğundan veya konumundan daha çok içerisinde verilen mesajlara, anlatılan öykünün ana fikrine odaklanmak insanlık açısından çok daha faydalı olacaktır. 

Teknolojinin gelişmesi ve okyanusların dibinin keşfedilmesiyle beraber gerçekten batmış bir kıta ve Platon’un anlattığı gibi bir medeniyet bulunabilir. Buzulların erimesi ve su seviyesinin giderek yükselmesi göz önünde bulundurulursa, bu ihtimal pek de imkansız değil. Geçmişte yaşamış ve sular altında kalmış medeniyetler, topraklar elbette vardır. Fakat bu medeniyetlerin hiçbirini doğrudan Atlantis efsanesiyle ilişkilendiremeyiz. Bunu yapamadığımız için bu anlatının bir mit mi yoksa gerçekte var olmuş bir uygarlık mı olduğu yönündeki soru işaretleri hep var olacak gibi duruyor. 

Ahlaklı Bir Toplum Olma Yolunda

Platon’un Atlantis anlatısı yarım kalmasa ve günümüze kadar tamamı ulaşsaydı kuşkusuz ki bu medeniyetten çıkaracağımız çok fazla ders vardı. Fakat günümüze ulaşan kısmı da içerisinde çok kıymetli öğütler ve Platon’un ahlak ve devlet yönetimi anlayışına dair ip uçları barındırıyor. 

Platon’un Atlantis anlatısının günümüze ulaşan kısmını elimizden geldiğince özetlemeye çalıştık. Bu eserin ana fikir bakımından çok değerli olduğunu vurguluyor ve sizi bu medeniyet hakkında düşünmeye davet ediyoruz. Günümüzde Atlantis uygarlığı ve dünyada yer alan birçok ülkenin ortak paydalarını düşünmek, Atlantis’in hatalarından ders almak ve doğruya yönelmek, bu eserin hakkını vermek için yapılabilecek en iyi şeylerden biridir. 

Gerçek erdem, sadece doğruyu bilmek değil, aynı zamanda onu uygulamaktır.

Yorum Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak

Bize Yazın
Bize Yazın
Türkiye’nin En Büyük Gençlik ve Etkinlik Platformu Badi Etkinlik... Hoşgeldiniz.
0