Blog

DUYGUSAL ZEKA VE ÖNEMİ

Intelligence Quotient (IQ) yani entelektüel zeka kavramını hepimiz biliyoruz. Çoğumuz bu kavramı önemsiyoruzdur da. Hatta bazı şirketler, işe alım esnasında IQ testi sonuçlarını referans olarak kabul eder. Peki duygusal zekayı ne kadar tanıyoruz? 

Duygusal Zeka (EQ) Nedir? 

Duygusal zeka hem kendi duygularımızı hem de çevremizdeki insanların duygularını anlayabilme, yorumlayabilme, yönetebilme ve tepki verebilme yeteneğidir. Bu kavramın tarihçesi 1990’lı yıllara dayanmaktadır. Yani henüz çok yeni diyebiliriz. Duygusal zeka, duygularımızı anlık olarak algılamamızda ve bunları tepkilerle dışa vurmamızda önemli bir rol oynuyor. Yalnızca kendi duygularımızın değil çevremizdeki canlıların duygularına nasıl tepkiler vereceğimize de duygusal zekamız karar veriyor. Örneğin evcil hayvanını kaybetmenin üzüntüsünü yaşayan birinin yanında kahkaha atmayız veya ne kadar üzgün olursak olalım doğum gününü kutlamanın sevincinde olan birinin mutluluğunu bizim için baltalamasını istemeyiz. İşte bu gibi durumlarda duygusal zekanın sosyal beceriler üstündeki rolünü de anlayabiliriz. 

Tarihçe

Duygusal zekanın tanımlanması 1900’lü yılların başından sonuna kadar olan süreci kapsar. “Sosyal zeka” kavramının tanımlanması, zekanın farklı bileşenlerinin başarı üstündeki etkisinin araştırılması, “Hümanist Psikoloji” düşünce okulunun gelişimi, “çoklu zeka” kavramının tanımlanması ve nihayet duygusal zeka! 

1990’da Psikolog Peter Salovey ve Psikolog John Mayer, ‘‘Duygusal Zeka’’ isminde bir makale yayınladılar. Böylece duygusal zekanın tanımı ilk kez yapılmış oldu. 

1955’te Daniel Goleman ‘‘Duygusal Zeka: Neden IQ’dan Daha Önemlidir” isimli kitabını yazdı ve böylelikle duygusal zeka kavramı muhteşem bir üne kavuşmaya başladı. Bu kitaptan önce duygusal zeka kavramı yalnızca bilimsel ölçüde tartışılıyorken bu kitap, halk arasında duygusal zeka kavramının tartışılmaya başlamasını sağladı. Kısacası Goleman, bu konuda büyük pay sahibidir. 

Duygusal Zekanın Bileşenleri

Biraz da Goleman’ın duygusal zeka modelinden bahsedelim. Bu model 5 ana bileşenden oluşuyor: 

Öz-farkındalık, öz-yönetim, sosyal farkındalık, ilişki yönetimi ve motivasyon. Dilerseniz bu kavramları daha yakından tanıyalım.

  • Öz-farkındalık: Kendi duygularımızı, güçlü ve zayıf yönlerimizi, motivasyonlarımızı, değerlerimizi tanıma yeteneğimizdir. Öz-farkındalığı yüksek olan bireyler, tepkilerini, duygularının kendilerinde yarattıkları etkinin anlamını iyi bilirler. Öz-farkındalığımız ne kadar yüksekse duygusal olarak o kadar dengeli bir yaşam süreriz. 
  • Öz-yönetim: Kendi tepkilerimizi kontrol etme yeteneğimizdir. Çok öfkeli, çok stresli olduğumuz durumlarda veya bizi çok üzen bir durumla karşı karşıya kaldığımızda vereceğimiz tepkileri kontrol edebilmek ve sakin kalabilmek bu bileşenin bir unsurudur. 
  • Sosyal Farkındalık: Başkalarının duygularını ve ihtiyaçların anlama, bunlara duyarlı olma yeteneğidir. Sosyal farkındalık, empati kurma becerisini ve olayları başkalarının penceresinden izleyebilme yeteneğini içerir. Bu, insan ilişkileri açısından önemli bir kavramdır.  
  • İlişki Yönetimi: Güçlü ve sağlıklı ilişkiler kurabilmek, bunları yönetebilmek, ilişkilerimizdeki dengeyi sağlayabilmek bu bileşenin önemli unsurlarıdır. Ayrıca başkalarına liderlik edebilmek, başkalarını motive etmek, iş birliği yapmak da bu bileşenin içinde yer alır. İlişki yönetimi, sosyal ve profesyonel hayatımız için oldukça önemlidir.
  • Motivasyon: Bu unsur, kişisel hedeflerimize ulaşmak için itici bir güç oluşturma yeteneğidir. Bu itici güç sayesinde her ne kadar zorluklarla karşılaşıyor olursak olalım hedefimizden şaşmayarak çaba göstermeye devam edebiliriz. Modern modellerde bu bileşen öz-farkındalık içinde incelenir. Fakat Goleman’ın orijinal modelinde ayrı bir unsur olarak yer almıştır. 

Duygusal Zeka Neden Bu Kadar Önemli?

Çocukluğumuzdan itibaren belirli bir çevre içerisinde büyürüz. Bu çevrede arkadaşlıklar kurar, ilk ilişkilerimizi güçlendirir, ailevi bağlarımızı tanırız. Zaman içerisinde o çevreden çıkarız veya profesyonel hayata geçmek durumunda kalırız. İşte bu noktada, duygusal zekamız gerek iş hayatımızda gerek sosyal yaşantımızda çok büyük rol oynar. Öfkemizi kontrol edemesek de davranışlarımızı edebiliriz. Neyin bizi neden üzdüğünü, üzülünce veya kızınca neden bu şekilde tepkiler verdiğimizi anlamak davranışlarımızı şekillendirir. Davranışlarımız şekillendikçe kurduğumuz ilişkiler güçlenir. Sağlıklı iletişimde “anlamak” çok kilit bir noktadır. Birbirimizi anladığımız takdirde sağlıklı iletişim kurmak mümkündür. 

Yüksek duygusal zekaya sahip olmak takım çalışmaları, müşteri ilişkileri, liderlik gibi durumlarda çok daha başarılı olmamızı sağlıyor. Travis Bradberry ve Jean Greaves tarafından yazılan “Emotional Intelligence 2.0” kitabında yer alan bir araştırmaya göre EQ, iş performansını %58 oranında etkileyebilir ve ön görebilir. 

Ayrıca yüksek EQ’ya sahip bireyler, stres yönetiminde çok daha başarılıdır. Öz-farkındalık, öz-yönetim becerileri bireyin duygusal anlamda kendini anlaması, tanıması ve yönetmesinde rol oynar. Bu da bireylerin stresi daha iyi yönetebileceği anlamına gelir. Ayrıca mental sağlığı iyileştirir ve tükenmişlik gibi sorunları önler.

Duygusal Zeka ve Başarı

Bir önceki başlıkta, duygusal zekanın profesyonel ve sosyal ilişkilerimizdeki önemini vurgulamıştık. Fakat başarıyı nasıl getiriyor? Hep birlikte inceleyelim.

Duygusal zeka; hangi işte çalışırsanız çalışın, sosyal dinamikleri anlama ve yönetme yeteneğinizi güçlendirir. Özellikle Harvard Business Review ve TalentSmart gibi sitelerde duygusal zeka ve iş başarısı arasındaki ilişkiyi detaylandıran çalışmalar bulabilirsiniz.

Liderlik konumunda ise duygusal zeka, stratejik bir öneme sahiptir. Duygusal zekası yüksek liderler, çalışanlarıyla güçlü iletişimler kurduğu için çalışanların bağlılığı ve çalışma performansı yükselir. Ayrıca Goleman’a göre liderlerin çoğunun başarısız olma sebebi teknik becerilerden çok duygusal zeka eksikliğidir. Duygusal zekası yüksek liderler ekibini daha iyi motive eder, onların beklentilerini daha iyi karşılar ve sorunları daha güçlü bir biçimde çözerler.

Son

Bu yazımızda duygusal zekanın ne olduğunu ve önemini işledik. Çoğumuz bu kavramı geri planda tutsa da önemi, küçümsenemeyecek boyutta. 

Günümüzde iş dünyasında, liderlikte ve sosyal ilişkilerde duygusal zekanın önemi giderek artmakta. Yüksek duygusal zekaya sahip bireyler, ekip içindeki dinamikleri daha iyi yönetir, stresle daha etkili başa çıkar ve sağlıklı, güçlü ilişkiler kurar. Duygusal zeka, sadece iş performansını değil, aynı zamanda kişisel mutluluğu da artıran önemli bir beceridir. 

Başarı ve mutluluğun anahtarı duygusal zeka desek abartmış olmayız sanırım. Belki stressiz bir hayat anlamına gelmiyor ama stres anında yanlış kararlardan, hatalı davranışlardan uzak durmak anlamına geliyor. Bu sayede daha mutlu ve başarılı bir hayat sürebiliriz. Hep doğru kararlar vermeniz dileğiyle…

Yorum Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak

Bize Yazın
Bize Yazın
Türkiye’nin En Büyük Gençlik ve Etkinlik Platformu Badi Etkinlik... Hoşgeldiniz.
0