EİNSTEİN GİBİ DÜŞÜNMEK: ZİHİN HARİTALARI
Anlamakta zorlandığımız bir konuda not tutmak ve anahtar kelimeler arasında bağlantı kurmaya çalışmak çoğumuzun yaptığı bir şeydir. Zihnimizde bir bağlantı oluşturmaya çalışırız ve bu bağlantıyı bir kağıtta görmek çoğu zaman o konuyu daha iyi kavramamıza yardımcı olur. Bu, iyi bir yöntemdir. Size daha iyi bir yöntem olduğunu söylesem?
Zihin Haritası Nedir?
Zihin haritası, bilgileri ve düşünceleri organize etmek, kavramak ve bağlantı kurmak için uygulanan bir yöntemdir. Zihin haritalarında merkeze konuya ait ana başlık alınır, merkezden yanlara dallar çizilir ve anahtar kelimeler yazılır. Verilen bilgiler arasındaki neden sonuç ilişkisi ve konunun en önemli noktaları gibi unsurlar açıkça belirlenir. Renklendirme ve görselleştirme buradaki kilit noktalardandır. Merkezden çıkarılan her dalın belli bir rengi vardır. Bu renkler anahtar kelime çağrışımında kullanılır. Ana konuya ait anahtar kelimeler, görseller kullanılarak zenginleştirilir. Böylece bilgilerin zihnimizde daha kalıcı bir şekilde yer tutması sağlanır.
Einstein’ın Düşünme Stili ve Felsefesi
Einstein zihin haritalarından faydalanmıştır diyemeyiz. Fakat onun düşünce biçimi, zihin haritalarıyla oldukça benzer yapıda.
Einstein, yazarak veya kelimelerle düşünmezdi. Aksine, düşünürken müzikten ve renklerden faydalanırdı. Onun bu sezgisel ve soyut düşünme becerisi, karmaşık kavramlar arasında bağlantı kurmasını sağlıyordu. Einstein, kelimeler yerine müzik, renkler ve görselleri tercih ediyordu. Soyut kavramları zihninde görselleştirir, karmaşık problemleri çözerken keman çalardı. Örneğin, izafiyet teorisini geliştirmek için “düşünce deneyleri” yaparak, bir ışık demeti üzerinde seyahat etmeyi hayal etti. Bu imge, onu doğru sonuca götürmüştü.
Einstein’ın 5 yaşındayken babasından aldığı pusulayla bilime merakı artmıştı. Bilimsel başarısını merakına borçluydu diyebiliriz. Ona göre “deneyimleyebileceğimiz en güzel coşku gizemli olandır.” Bir bilim insanının deneyler peşinde koşması veya bir müzisyenin notalar arasında gezinmesinin temelinde merak duygusu yatar. Einstein’da da fazlasıyla yer alan bu merak duygusu onu, olaylar arasında sebep-sonuç ilişkisi kurmaya ve sürekli olarak sorgulamaya itti.
Einstein, birçok bilim insanının aksine sezginin bilimde büyük rol oynadığını savunurdu. Hatta birçok teorisi, matematiksel denklemler kullanmak yerine sezgisel durumlarla ortaya çıkmıştı. Çünkü sezgi, düşüncenin öncüsüydü. Örneğin, genel izafiyet teorisini geliştirmeden önce kütle çekim kuvvetini sezgisel olarak anladı ve ardından matematiksel denklemlerle bunu kanıtladı. Bilimsel düşüncelerinde sezgilerini kullanması onu çoğu zaman doğruya götürdüğü gibi hatalar yapmasına da sebep olmuştur. Özellikle hayatının ikinci yarısının üretkenlik açısından daha durgun geçmesi, bu durumla ilişkilendirilir.
Einstein’ın düşünce tarzı, farklı fikirler arasında bağlantı kurmaya dayanıyordu. Öğrendiği bilgiler arasında bağlantı kurmaya çalışır, fizik, matematik, felsefe, hayal gücü arasında köprüler oluştururdu. Bu düşünce tarzı, onun bilimsel keşiflerinin temellerini oluşturdu.
Hayal Gücü ve Bilim
“Hayal gücü bilgiden daha önemlidir. Çünkü bilgi sınırlıyken, hayal gücü tüm dünyayı kapsar.” Einstein’ın 1929 yılında Saturday Evening Post gazetesine verdiği röportajda söylediği bu söz, onun hayal gücüne bakış açısını oldukça iyi yansıtıyor. Einstein’ın böyle bir söz söylemesi size pek inandırıcı gelmiyor olabilir. Fakat Einstein, sanılanın aksine hayal gücünü matematiksel denklemlerden daha üstün tutmuştur. Bu tabii ki hiç bilmediğimiz ve bilimsel bilgi gerektiren konularda hayal gücümüzü kullanarak doğruya ulaşırız demek değil. Kimse biberin ağaçta yetiştiğini hayal ediyor diye biber ağaçta yetişmez. Bilim insanlarının hayal güçlerini kullanarak varsayımlarda bulunması körü körüne yaptıkları bir şey değil. Aldıkları eğitim ve belli bir bilgi birikiminden sonra oluşan bir durum. Yani aslında eğitimli varsayımlar diyebiliriz. Bu yüzden çoğunlukla varsayımları onları yanlış yönlere götürmez.
Her şeyden önce Einstein bir sinestetti. Notaları belli renk ve ışık hüzmeleri şeklinde görür ve notalarla düşünürdü. Daha önce de söylediğimiz gibi, karmaşık bir problemi çözerken kelimeleri kullanmazdı. Kemanını eline alır ve keman çalarken problemi çözerdi. Bu durum da onun hayal gücünü problem çözmede veya evrenle ilgili gerçeğin peşine düşmede kullanmasını daha anlaşılır hâle getiriyor.
Zihinsel Bağlantılar ve Fikirlerin Gelişimi
Einstein, farklı konular hakkında bağlantılar kurardı demiştik. Matematik, felsefe, hayal gücü ve bilim arasında sıklıkla bağlantı kurardı. Bilimsel teorilerini geliştirirken bunların tamamını gözünün önünde canlandırarak düşünce deneyleri yapar ve bu şekilde sonuca ulaşırdı. Hayal gücünün, renklerin, müziğin bunda payı çok büyüktür.
Zihin haritaları ile bağlantısını görebiliyorsunuz değil mi? Renkler, şekiller, hayal gücü…
Biraz daha açalım konuyu.
Ders çalışırken klasik müzik dinlemek faydalı mıdır? Buna çoğunuzun cevabı ‘evet’ olacaktır. Peki nedenini sorsam?
Bir konuyu çalışırken sürekli aynı müziği dinlediğinizi düşünün. Örneğin normal dağılım çalışıyorsunuz ve bu konuyu çalışırken sürekli Schwanengesang, D.957: No. 4 Serenade’i dinliyorsunuz. Bir süre sonra beyniniz bu müzikle çalıştığınız konuyu bağlantılı hâle getirecek ve ne zaman bu serenadı duysanız aklınıza normal dağılım gelecek.
Zihin haritalarında yapmaya çalıştığımız şey tam olarak bu. Konuları ve anahtar kelimeleri renklerle bağdaştırmak, beynimizin bu iki şey arasında köprü kurmasını sağlamak. Böylece konuyu daha iyi kavramak ve çağrışım yoluyla kalıcı hâle getirmek. Şimdi çok da mantıksız gelmiyor, öyle değil mi?
Görsel Düşünme ve Zihin Haritaları
Einstein’ın sahip olduğu önemli bir yetenek olan soyut düşünceleri görselleştirebilmek, zihin haritalarında sıklıkla kullanılan bir durum. Bir kavramın size çağrıştırdığı görseli o kavramla bağlantılı hâle getiriyorsunuz.
Hemen şimdi bunu deneyebilirsiniz. Önünüze bir kağıt ve renkli kalemler alın. Sayfanın ortasına bir konu yazın. Örneğin ‘Çevre ve Alan Formülleri’. Şimdi renkli kalemlerle çevre ve alan formülünü yazmak istediğiniz geometrik şekiller için dallar oluşturun. Örneğin paralelkenar yeşil, üçgen pembe, eşkenar dörtgen mor, kare sarı olsun. Şimdi her birine ait çevre ve alan formüllerini yazın ve yanına bu formülleri ispatlayan görseller çizin. Muhtemelen elinizde aşağıdaki gibi bir görsel olacaktır.
Bu harita üzerinden konuya çalıştıkça zamanla örneğin sarı size kareyi hatırlatacak ve çizdiğiniz görsel gözünüzün önüne gelecek. Çevre ve alan formüllerini ezberlemek yerine görsel hafızanızı kullanarak öğrenmiş olacaksınız.
Einstein’ın düşünme yöntemleri zihin haritalarının temelindeki fikri oluşturmuştur diyebiliriz. Hayatını ibadet saydığı bilime adamış bu tuhaf ama dahi bilim insanının daha bilmediğimiz ne yetenekleri vardır kim bilir… Fakat bildiğimiz yeteneklerini günlük hayatımızda bir zemine oturtarak biz de ‘Einstein gibi’ düşünebiliriz.
Umarız bu yazımız ufkunuzu açmıştır! Einstein’ın düşünce yapısından ilham alarak zihin haritaları kullanmak, karmaşık konuları daha iyi kavramamıza yardımcı olabilir.
Yazımızı Einstein’ın şu sözüyle bitirmek isteriz:
“Sorunları çözmeye çalışırken, o sorunları yaratırken kullandığımız düşünce yapısını kullanamayız.”